TOBB - Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği

“En zengin İslam İşbirliği Örgütü üyesiyle en fakiri arasında tam 630 kat fark var”


27.11.2014 / İstanbul



Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, kişi başı milli gelire göre, en zengin İslam İşbirliği Teşkilatı üyesiyle en fakiri arasında 630 kat fark bulunduğunu belirterek, "Zenginliği artırmanın ve aramızdaki bu uçurumu kapatmanın tek yolu ticareti, özellikle de aramızdaki ticareti artırmaktır" dedi.​

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla gerçekleştirilen 30. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) Toplantısı'nın açılışında konuşan Hisarcıklıoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde, Türk özel sektörünün önünü açan çok önemli reformlara imza atıldığını belirterek, sağlanan istikrar ve güven ortamı ile Türkiye'nin büyük bir kalkınma hamlesi gerçekleştirdiğini kaydetti.

 

Hisarcıklıoğlu, bütün bu süreçte Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam dünyasının sorunları ile de yakından ilgilendiğini ifade ederek, "İslam dünyasının sorunlarını uluslararası camiaya taşıdı. Başta Filistin meselesi olmak üzere ortak değerlerimize sahip çıktı, sahip çıkmaya da devam ediyor. Bugün de başkanlığını yürüttüğü bu toplantıda İslam ülkelerinin iş alemine büyük teveccüh gösterdi" diye konuştu.

 

Küresel ekonomik krizden bu yana dünyanın hızlı bir değişim yaşadığına işaret eden Hisarcıklıoğlu, ekonomik ve siyasi dengelerin değiştiğini, yeni bir küresel dönemin sancılarının çekildiğini belirtti.

 

Hisarcıklıoğlu, bu süreçte değişimi okumak ve erken hazırlık yapmanın, kazanmanın anahtarı olduğunu dile getirerek, "İslam dünyası olarak bizler, etrafımızda olup bitenin farkında olmalıyız. Dönüşümü görmeliyiz. Ancak bu yeni döneme hazırlanırken, kendi özeleştirimizi de yapmalıyız" dedi.

 

Hisarcıklıoğlu, İslam ülkeleri olarak çok büyük hazinenin üzerinde oturduklarını anlatarak, "İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) verilerine göre İslam coğrafyasının nüfusu, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 23'ü. Dünya petrol rezervlerinin yüzde 69'u, dünya doğalgaz rezervlerinin yüzde 57'si İslam ülkelerinde. Coğrafi olarak da muazzam bir avantajımız var. Dünyanın ticaret ve enerji koridorlarını biz tutuyoruz" diye konuştu.

 

Dünya ticaretinin en yoğun olduğu Asya ile Avrupa arasında kalan coğrafyanın tamamının İslam ülkelerinde olduğuna işaret eden Hisarcıklıoğlu, "Hint Okyanusu'nu Akdeniz'e bağlayan Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı, kuzey coğrafyayı güneye bağlayan İstanbul Boğazı da bizde. Fakat bütün bu avantajlara rağmen 57 İslam ülkesinin dünya zenginliğinden aldığı pay sadece yüzde 11. Tek başına ABD dünya zenginliğinin yüzde 19'una, Çin ise yüzde 13'üne sahip. Biz toplam 57 ülke bu zenginliğe ulaşamamışız" ifadelerini kullandı.

 

Hisarcıklıoğlu, dünyanın en az gelişmiş 48 ülkesinin 21'inin maalesef İslam ülkeleri olduğuna dikkati çekerek, "Öte yandan kendi içimizdeki uçurum da çok fazla. Kişi başı milli gelire göre, en zengin İslam İşbirliği Örgütü üyesiyle en fakiri arasında tam 630 kat fark var. Bu durum hepimizi rahatsız ediyor. Zenginliği artırmanın ve aramızdaki bu uçurumu kapatmanın tek yolu ticareti, özellikle de aramızdaki ticareti artırmaktır" değerlendirmesinde bulundu.

 

Hisarcıklıoğlu, Batılı ülkelerin, yeni küresel düzende kazançlı çıkmak için yeni iş birlikleri kurduğunu hatırlatarak, sözlerine şöyle devam etti: "ABD, Avrupa Birliği ve Asya-Pasifik ülkeleri ile tek bir ekonomik blok haline gelmek için çalışma yürütüyor. Zaten zengin olan bu ülkeler, daha fazla zenginleşmek için bir araya geliyor. İslam ülkeleri olarak biz de bu konuda hızlı davranmak zorundayız. Burada en öncelikli konu İslam ülkeleri arasında ticareti artıracak olan Tercihli Ticaret Anlaşmasının (TPS-OIC) hayata geçirilmesidir. 57 ülkenin 10'u TPS-OIC'i imzaladı, TPS-OIC bu 10 ülke tarafından onaylandı. Ancak taviz listeleri hazırlanmadığı için TPS-OIC halen uygulamaya geçmedi. İslam ülkelerinin siyasi iradelerinden beklentimiz, anlaşmanın uygulamaya geçmesi için gerekli adımları atmaları, bizlerin önünü açmalarıdır."

 

Diğer yandan önemli bir konunun da vize uygulamaları olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu, "Bizim kültürümüzde kardeşler birbirinin evine vize alıp değil, selam verip girer. Ama biz burada birbirimize engel koymaya devam ediyoruz. Unutmayalım ki insanlar girip çıkarken zorlandıkları ülkeyle değil, rahat ulaşabildikleri ülkeyle ticaret yapar. Türk iş dünyası olarak beklentimiz, İslam ülkelerinin bu konuda topyekun ve kapsayıcı bir politika geliştirmesidir" diye konuştu.

 

Hisarcıklıoğlu, Türkiye'nin bu coğrafyada petrol ve doğalgazı olmadan, özel sektöre dayalı olarak zenginleşebilmiş tek ülke olduğunu vurgulayarak, "Türk özel sektörü ve TOBB olarak, girişimcilik tecrübemizi kardeşlerimizle paylaşmaya hazırız. Filistin'de bir sanayi bölgesi inşa ederek Filistinli kardeşlerimize istihdam sağlayacak Cenin sanayi bölgesine tüm ülkeleri yatırım yapmaya davet ediyoruz" dedi. 


-Cumhurbaşkanı Erdoğan

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da, "Kendi mescitlerimizi, kendilerini Müslüman diye tanıtan canilerden emin hale getiremediğimiz için işte en kutsal mekanlarımızdan biri Mescid-i Aksa gözlerimizin önünde barbarların postallarıyla çiğnenebiliyor" dedi.

 

Erdoğan, şimdiye kadar faaliyetlerini hep yakından takip ettiği, izlediği ve başbakanlığı sürecinde gereken her desteği vermeye çalıştığı İSEDAK çalışmalarını 5 yıl süreyle birlikte ifa edeceklerini söyledi.

 

Bu süre içerisinde İSEDAK'ın ülkeler, halklar için, tüm insanlık için hayırlı adımlar atmasının, şahsının ve tüm üyelerin gayesi olacağını belirten Erdoğan, şunları kaydetti: "Niyetimiz hayr, inşallah akıbet de hayr olacaktır. 30. toplantıyı açarken Allah'tan yolumuzu, bahtımızı açık etmesini, gayretlerimizi hayra tebdil etmesini diliyor, bunun için dua ediyorum. İslam ülkeleri gerek ticaret, gerek kalkınma göstergeleri açısından son yıllarda önemli ilerlemeler kaydetti. Son 10 yılda dünya ticareti içerisinde İslam ülkelerinin payı yaklaşık yüzde 50 artmış bulunuyor. Bu dönemde iş ticaretimizde de çok önemli gelişmeler yaşandı. İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkeler arası ticaret yüzde 50'nin üzerinde bir artış kaydetti. Yine 2002-2012 yılları arasında küresel reel büyüme oranı ortalama yüzde 2.7 olarak gerçekleşmişken İslam ülkeleri aynı dönemde ortalama yüzde 5,4 büyüdü."

 

Erdoğan, bu ve benzeri rakamların ekonomik anlamda İslam ülkelerinin başarılı performans sergilediğini gösterdiğine vurgu yaparak, sözlerini şöyle devam ettirdi: "Ancak sizler de takdir edersiniz ki ekonomik anlamda bu kadar iyi olan İslam ülkeleri, insani ve siyasi manada tarihinin en büyük krizlerini de eş zamanlı olarak yaşıyor. Bazı üye ülkelerimiz kişi başı milli gelirde dünyada en üst sıralarda yer alırken, birçok üye ülkemiz de ne yazık ki en alt sıralarda yer alıyor. 57 üye ülkemizden 21'i Birleşmiş Milletler en az gelişmiş ülkeler kategorisinde bulunuyor. Nihayetinde hepimiz insanız. İnanın bu tabloyu kendi nefislerimize izah edebilmenin yolu yoktur. Ayrıca hepimiz bir Allah'a inanıyoruz, hepimiz hesap gününe inanıyoruz. Kendimize, nefsimize, vicdanımıza izah edebilsek bile böyle bir gelir uçurumunu hesap gününde o yüce mahkemede izah edebilmenin asla ve asla yolu yoktur."

 

"Hepimiz günde birkaç hurma ile açlığını bastıran bir peygamberin ümmetiyiz" diyen Erdoğan, şunları kaydetti: "Hepimiz kendisi aç olduğu halde, ailesi, torunları aç olduğu halde hediye edilen birkaç hurmayı komşularına, kardeşlerine hediye eden, paylaşan, hayatı boyunca sofradan bir tek kez olsun bile tam doymadan kalkan bir nebinin takipçileriyiz. Komşusu açken tok yatanı uyaran hem de çok ağır şekilde uyaran bir rehberin arkasından gidiyoruz. Kardeşliğin ve paylaşmanın dini İslam'ın mensupları olarak mevcut manzarayı izah edebilmenin ve meşrulaştırabilmenin yolu olmadığını hepiniz, hepimiz çok iyi biliyoruz. Mesele sadece yoksulluk, sadece gelir dağılımındaki adaletsizlik de değil."

 

- İslam coğrafyasının durumu

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İslam coğrafyasının tarihinde hiç olmadığı kadar kanla, acıyla, gözyaşı ve çatışmayla anılır hale gelmiş durumda olduğunu anlatarak, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hemen her gün farklı ülkelerde bir hatta birkaç tane Kerbela'ya şahit oluyoruz. Her gün kardeşlerimiz can veriyor, her gün çocuklarımız ölüyor, çocuklarımız yetim, öksüz kalıyor, kadınlarımız ölüyor. En emin yerler olması gereken mescitlerimiz, türbelerimiz ne yazık ki yine bizzat Müslüman olduğunu iddia edenler tarafından alçakça, barbarca, vahşice katliam mekanlarına dönüştürülüyor. Kendi mescitlerimizi, kendilerini Müslüman diye tanıtan canilerden emin hale getiremediğimiz için işte en kutsal mekanlarımızdan biri Mescid-i Aksa gözlerimizin önünde barbarların postallarıyla çiğnenebiliyor. Sesimiz çıkıyor mu, konuşabiliyor muyuz? Hayır. Bizler inanın gerek içimizdeki sorunları gerek dışarıdan gelen saldırıları durduracak, hem coğrafyamızda hem yeryüzünde barışı kalıcı şekilde tesis edecek güce sahibiz."

 

Erdoğan, eğer istenirse Irak'ta akan kanı durdurmanın mümkün olabileceğini, eğer arzu edilirse Suriye'de çocukların ölmesinin önüne geçilebileceğini vurguladı.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Az önce Rabbimin ayetlerini dinledik. Bu ayetlerde Rabbim bizi ikaz ediyor. Bu ikazların içerisinde 'adaleti tesis edinceye kadar zulmedenin karşısında taraf olun' diyor. Her şey açık net ortada. Eğer birlik olunursa, eğer birlikte hareket edilirse, neredeyse bir asırdır devam eden Filistin'in yalnızlığı ayıbına derhal son verilebilir" diye konuştu.

 

- Dışarıdan gelenler...

 

Sorunları dışarıdan birilerinin gelip çözmeyeceğini, kendi sorunlarını sadece ve sadece kendilerinin çözebileceklerini ifade eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Bakın açık açık söylüyorum, dışarıdan gelenler İslam coğrafyasının petrolünü seviyorlar, altınlarını seviyorlar, elmaslarını seviyorlar, ucuz iş gücünü seviyorlar, çatışmalarını, kavgalarını, anlaşmazlıklarını seviyorlar, inanın bizi sevmiyorlar. Dışarıdan gelenler, yüzümüze dost gibi görünenler, bizim ölümüzü, bizim çocuklarımızın ölüsünü seviyorlar. Buna daha ne kadar seyirci kalacağız? Buna daha ne kadar sabredecek, daha ne kadar tahammül edeceğiz? Bu acı manzara karşısında daha ne kadar mazeretlere sığınacağız? Şii olmak, Suriye'de öldürülen çocukları, Suriye'de katledilen 300 bin masumu, yerinden edilen 7 milyon insanı seyretmeye bahane olabilir mi? Yine soruyorum, Sünni olmak, türbelere yapılan saldırıları, terör örgütlerini, seçilmiş yöneticilerin darbeyle görevden uzaklaştırılmasını, hakkını arayanların sokakta vurulmasını meşrulaştırabilir mi?"

 

Erdoğan, bütün kalbiyle, bütün samimiyetiyle İslam coğrafyasının tamamına, hangi mezhepten olursa olsun tüm Müslüman kardeşlerine bir çağrı, bir davet yaptığını aktararak, "Ne olur şöyle kenara çekilelim ve manzaraya bir bakalım. Kim kazanıyor, kim kaybediyor? Ölümlerden kazanan kim, çatışmalardan kazanan kim, aramızda var olan sorunlardan kazanç sağlayan kim? Eğer bu soruların cevaplarını verebilirsek, o cevapların gereğini yerine getirmek için bir küçük adım dahi atabilirsek, işte o zaman çözümün fitili tutuşturulmuş demektir" şeklinde konuştu. 



- Salih Abdullah Kamel

 

İslam Sanayi, Ticaret ve Tarım Odası Başkanı Salih Abdullah Kamel de İslam ümmetinin bölünmelerden uzak durması gerektiğini belirterek, "Bu noktada Kuran-ı Kerim'e göre her türlü ayrılık ve bölünmüşlük bize haram kılınmıştır" diye konuştu.

 

Kamel, siyasette farklılıklar olsa da ekonominin aslında en güzel birlik olduğunu ifade ederek, İİT'ye bağlı ekonomik toplantının somut sonuçları ortaya koymazsa başarılı kabul edilemeyeceğini, dolayısıyla toplantılarda bir dokümantasyona ihtiyaçlarının olduğunu söyledi.

 

-İİT Genel Sekreteri Medeni


İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Genel Sekreteri İyad Medeni ise, İSEDAK'ın kuruluşundan bu yana teşkilatın tarihinde önemli bir yeri bulunduğunu belirterek, İSEDAK'ın elindeki tüm potansiyeli, halkların refahı için kullandığını, toplumun en yoksul kesimlerinin hizmetine sunduğunu anlattı.

 

Birincil görevlerinin, bütün İslam ümmetini Kudüs'ün özgürlüğüne kavuşturulması ve Filistinlilerin ulusal haklarının yeniden tesis edilmesi davasına adandığını dile getiren Medeni, diğer önceliklerinin İslami dayanışmayı artırmak ve yüz yıllardır devam eden kültürel mirası başarılara çevirmek olduğunu söyledi.

 

Medeni, bu doğrultuda pek çok ekonomik kuruluşun ortak vizyonları için çalıştığını ifade ederek, iyi bir kurumsal yapıya sahip olmayan kuruluşların, her zaman için başarısız olacağı değerlendirmesinde bulundu.

 

Medeni, İİT'nin 10 yıllık eylem planının Mekke'de gerçekleştirilen zirvede kabul edildiğini anımsatarak, karşılıklı olarak fayda sağlanan iş birliklerine daha yeni ve önemli yapılar kazandırma yoluna gittiklerini aktardı.

 

Bu noktada İİT'nin, Yoksullukla Mücadele Fonu ve Afrika'nın kalkınması için özel program, küçük ve orta boy işletmelere gıda güvenliği konusunda mikro finans desteğinde bulunduğunu vurgulayan Medeni, buna ek olarak Afrika ülkeleri için kilit öneme sahip altyapı yatırımlarını desteklediğini, Orta Asya için iş birliği adına bir İİT eylem planı hazırlandığını söyledi.

 

Medeni, bu paradigma değişiminin, önceliklerinin bölgesel ve sınır aşan projelere verdiklerinin ve İslam ümmetinin sosyo ekonomik bütünleşmesini sağlama yönünde önemli bir strateji izlediklerinin göstergesi olduğunu ifade etti.

 

İyad Medeni, gıda güvenliği, enerji ihtiyaçları beslenme, düşük tarımsal verimlilik, sosyal dışlanma gibi konuların tamamını kolektif bir yaklaşımla ele aldıklarını belirterek, bazı reformlarla birlikte iş birliği çerçevelerini daha da genişlettiklerini söyledi.

 

- "Üye devletler yeni bir iş birliği modelini benimsemeli"

 

IDB Başkanı Dr. Ahmed Muhammed Ali de İİT içi ticaretin geliştirilmesine yönelik finansmanın çoğaltılması ve çeşitli enstrümanların hayata geçirilmesinin önem arzettiğini söyledi.

 

Ali, İSEDAK'ın atacağı ilk adımın İİT Genel Sereterliği ve İDB grubuyla çalışmak ve gelecek 10 yılık süreçte örnek bir model olarak yapılan planları tek bir program çerçevesinde bir araya getirmek, IDB'nin kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesine katkıda bulunmasını sağlamak ve 2015 sonrası küresel kalkınma çalışmalarında öncü bir rol üstlenmek olacağını kaydetti.

 

Üye devletlerin ekonomi konusunda yeni bir iş birliği modeli benimsemesi ve yeni bir kalkınma modeline sahip olması gerektiğinin altını çizen Ali, şöyle devam etti: "Ekonomilerimiz artık bir köy haline gelen dünyada küresel rekabetle ortaya çıkacak sorunların üstesinden gelebilecek, mali krizleri atlatabilecek ve çatışmaları önleyebilecek bir yapıya sahip olmalıdır. İDB, Dünya Bankası ile üye ülkelere yardım etmek için etkili bir eğitim sistemi modeli kurulması için mutabakata varmıştır. Doğal ve insan kaynaklı felaketlerden mağdur olanların ekonomik ve sosyal etkilerini azaltmak amacıyla iş birliği araçları geliştirilmesine yönelik bir yol haritası belirlenmiştir."

 

Türkiye'nin geçen 10 yılda üstün başarılar sergilediğini belirten Ali, Türkiye'nin üye devletlerle paylaşabileceği engin tecrübelere sahip olduğuna dikkati çekti.

 

Ali, Türkiye'nin sadece inanılmaz bir kalkınma başarısına imza atmakla kalmadığını, çok ciddi yatırımlar yaparak coğrafi konumundan da faydalanarak önemli bir ekonomik model olarak ortaya çıktığını aktardı.






Adınız Soyadınız
E-Posta Adresiniz
Kullanıcının E-Posta Adresi
Gönderenin Notu
Mesajınız Gönderilmiştir
İlginiz için teşekkür ederiz
ARAMA