50
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği •
www.tobb.org.tr72. GENEL KURUL
Bundan özellikle gençler olumsuz etkileniyor. 74 milyon genç iş arıyor. Gençler
arasındaki işsizlik, yetişkinlerin 3 kat üzerinde.
Öte yandan Merkez Bankaları, özellikleAvrupa ve Japonya Merkez Bankası, şimdiye
kadar görülmemiş büyüklükte, genişletici para politikaları uyguluyor. Ancak sadece
merkez bankalarının daha çok para basmasıyla, ekonomik toparlanmanın meydana
gelmesi mümkün değil. Merkez bankaları, bankacılık sektörüne ya da hükümetlere,
sadece geçici bir süre için, bir nefes alma imkânı sağlayabilir.
Küresel çapta kredibilite açığı en büyük sorun. Ve bu soruna ancak yapısal adımlarla
çözüm bulunabilir. Yine içinde bulunduğumuz konjonktürde birkaç önemli risk alanı
daha var. Emtia fiyatlarındaki dalgalanma, döviz kurlarındaki oynaklıklar, artan
korumacılık eğilimleri, özel ve kamu borçlanmasındaki artışlar, siyasi çalkantılar
ve güvenlik sorunları gibi. Daha fazla zamanınız almamak bunları sadece başlıklar
halinde geçiyorum.
Sadece özetle şunu belirteyim. B-20 olarak 19 maddelik öneri/eylem planımızın
G20 ülkeleri tarafından benimsenip uygulamaya konulması halinde, 2020’ye kadar
5 yıllık süreçte, küresel büyümeye ilave 2 puan daha ilave katkı yapabiliriz. Yani
şu 4’ler civarındaki büyüme temposu yarı yarıya artmış olur. Bu da küresel çapta,
yılda 1,6 trilyon dolar, 2020 sonuna kadar da ilave 5 trilyon dolar daha fazla gelir
üretilmesi demektir.
Ülkemize dönecek olursak, Türkiye’ye baktığımızda, ilk vurgulanması gereken konu,
küresel krizin etkilerini en çabuk atlanan ülkeler arasında olduğumuzdur, Milli geliri
100 baz aldığımızda, Türkiye 2009’dan 2014’e 120’ye çıktı. Aynı dönemde mesela
Avrupa’da 100’den 98’e geriledi.
Büyümenin bir göstergesi olarak, 2008’den buyana ülkemizdeki istihdam artış 5
milyonu geçti. Avrupa’nın tamamında böyle bir artış yok. Bu, özel sektörümüzün
geleceğe güvenle baktığını gösteriyor. Ekonomik istikrarın ana çıpası olan kamu
bütçe açığı, son 5 yılda yüzde 1-2 arasında. Avrupa’da 5’lerde. Kamu borç
stokunun milli gelire oranı yüzde 50’den 35’e geriledi. Avrupa ortalaması yüzde
90’larda.
Elbette bu olumlu göstergelerin yanında, dikkat etmemiz ve düzeltmemiz gereken
alanlar da var. Bunların başında büyüme modelimizi değiştirme ihtiyacı geliyor.
Türkiye’de ekonomik büyüme, dış kaynak girişine bağlı. Çünkü tasarruf oranımız ve
sermaye birikimimiz düşük.
Küresel likiditenin bol olduğu yıllarda, bundan en iyi şekilde faydalandık. 2013’den
itibarense, ABD Merkez Bankası’nın likidite artışını durdurması ve faiz artırma sinyali
vermesiyle birlikte, bundan en çok etkilenen ülkelerden bir olduk. Son 3-4 senedir,
büyüme oranımız yüzde 3’lerde takıldı kaldı. Şimdi, kurulacak yeni hükümetle
birlikte, büyüme modelimizi değiştirmeyi, yeni bir sanayileşme politikası tasarlamayı
planlıyoruz.