21.02.2014 / Ankara
Toplantıda konuşan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Yönetim Kurulu ve Başkanlık Divanı Üyesi Faik Yavuz, burada paylaşılan fikirleri, Türk reel sektörü olarak yakından takip ettiklerini ve değerlendirdiklerini söyledi.
Hem Türkiye hem de dünya ekonomileri için önemli bir eşikte bulunduklarını ifade eden Faik Yavuz, “Şu an 3 önemli değişim yaşanıyor. Geleceği ıskalamak istemiyorsak, bunları dikkate alarak, politikalarımızı buna göre belirlememiz gerekiyor” dedi.
Son 5 yıldır süren bol likidite döneminin sona erdiğine dikkat çeken Yavuz şunları kaydetti: “2008 küresel krizi sonrasında ABD merkez bankası FED, daralan ekonomik aktiviteyi canlandırmak için likideyi artırmaya başlamıştı. Krizin başında 870 milyar dolan FED bilançosu, geçen yılsonunda 4 trilyon dolara ulaştı. Demek ki 5 yılda 3 trilyon dolardan fazla bir likidite piyasalara aktı.
Artan bu likidite hem ABD ekonomisinin canlanmasını sağladı, hem de daha önemlisi gelişen ülkelerin ekonomilerini canlı tuttu. Türkiye’de bundan faydalandı. 2009’da küresel krizden en çok etkilenen ülkelerden biriydik. Ekonomimiz yüzde 5’e yakın daralmıştı.
Ancak sonraki 2 sene hızlı bir toparlanma yaşadık. Büyüme oranı yüzde 9’a yaklaştı. Bunun kaynağı iç tüketim idi. Küresel likidite bolluğu sayesinde artan ve ucuzlayan borçlanma imanları, hem şirketlerimizin, hem de vatandaşların borçlanmasını kolaylaştırdı.
Özel sektör olarak bu sayede önemli yatırımlar gerçekleştirdik. Üretim, ihracat ve istihdam kapasitemizi artırdık. 2 senede krizin izlerini silmekle kalmadık, bu alanlarda kriz öncesinin de üzerine çıktık”.
-Cari açık
Yavuz, iç tüketime dayalı büyümenin, cari açığa yol açtığını, yıllık bazda döviz açığının 2011’de 80 milyar dolara ulaştığını ifade etti. Döviz açığının yarattığı kırılganlığın sürdürülemeyecek boyuta ulaştığının görülmesiyle 2011 yılı ortasından itibaren büyümenin kompozisyonunu değiştirecek adımlar atılmaya başlanması ile büyümede iç talebin yerini dış talep aldığını belirten Yavuz, böylece cari açığın uygulanan ekonomi politikası ile düşürüldüğünü, ancak bu durumun büyümenin düzeyini de düşürdüğünü söyledi.
FED’in likidite artışını önce durdurup, sonra fazla likiditeyi geri almaya başlayacağı yeni bir ortamda olduklarını vurgulayan Faik Yavuz, hem kamu idaresi hem de özel sektör olarak, bu yeni ortama nasıl uyum sağlayacaklarına ve büyüme-istihdam-refah artışı dengesini nasıl koruyacaklarına odaklanmak zorunda olduklarını ifade etti.
-Bölgeselleşme hız kazanıyor
Dünyada gerçekleşen ikinci büyük değişimin, bölgeselleşmenin hız kazanması olduğunu anlatan Yavuz, “Burada da öncülüğü ABD yapıyor. Önce pasifik ülkeleri ile birlikte kısa adı TPP olan Transpasifik Ortaklık Anlaşması başlatıldı. TPP’nin içinde ABD, Japonya, Kore, Kanada, Avustralya, Malezya, Meksika gibi önemli ülkeler bulunuyor.
ABD geçen sene bir diğer önemli girişime daha hız verdi. ABD ile AB arasında kısa adı TTIP olan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı girişimi. Bu iki girişimin önemi şurada. Birincisi Dünya Ticaret Örgütü’nün dünya çapında uygulamaya çalıştığı ticaretin serbestleştirilmesi görüşmelerine bir alternatif çıkıyor. Yani bir anlamda bu görüşmelerin sonuçsuz kalmasına karşı hazırlık yapılıyor. Ama daha da önemlisi, TPP ve TTIP, birlikte dünya ekonomik gücünün yüzde 70’ine denk geliyor.
Bu da sadece ticareti ve yatırımları değil, üretim standartlarını belirleme konusunda da büyük bir güç elde etmelerini sağlıyor” dedi.
Yavuz, bu girişimlerin, özellikle de ABD ile AB arasında TTIP’nin dışında kalınırsa, çok daha büyük sıkıntılar yaşanacağını belirterek, “Bu zincirin halkasının içinde olursak o müzakerelerde tarafız. Yoksak ne kural koydularsa ona göre hareket edeceğiz. O yüzden TOBB olarak biz, hem AB ve ABD’deki muadillerimiz nezdinde bu çalışmalarda yer almaya çalıyoruz, hem de kamuoyuna bu süreçlerin içinde olmamızın önemini anlatıyoruz” ifadelerini kullandı.
-“Dünyadaki tüm dengeler ve çekişmeler, enerji etrafında şekilleniyor”
Dünyayı şekillendirecek konunun, yine ABD merkezli olacağına dikkat çeken Yavuz şöyle devam etti: “ABD’nin geliştirdiği kaya gazı teknolojisi. Biliyorsunuz son yüzyılda dünyadaki tüm dengeler ve çekişmeler, enerji etrafında şekilleniyor. ABD kaya gazını daha ekonomik kullanmak üzere yeni ve etkin bir teknoloji geliştirdi. 10 liraya satın aldığı gazı 3 liraya mal eder hale geldi.
Bu sayede sadece ithal petrole olan bağımlılığını neredeyse bitirecek olmakla kalmayacak, yeniden üretim merkezi olma yolunda önemli bir avantaj sağlayacak. Dış politika alanında ise, Ortadoğu’ya olan bağımlılığı azalacağı, belki de biteceği için, buraya olan ilgisi ve bakışı değişecek.
Zaten son yıllarda bunun işaretleri geliyordu. ABD giderek daha fazla bir şekilde pasifik bölgesine odaklanıyor. Dolayısıyla bizim hem enerji hem de dış politika anlamında, kaya gazının yaratacağı etkileri analiz edip, hazırlık yapmamızda büyük fayda olacaktır” dedi.
-2014’te bizi ne bekliyor
2014’te küresel iktisadi ortamdaki düzelmelerin devam edeceğinin, petrol fiyatının mevcut düzeyini koruyacağının ve çevre ülkelerdeki siyasi gerginliğin bugünkünden fazla olmayacağının varsayıldığında, 2014’ün iyi bir yıl olmasının mümkün olduğunu anlatan Yavuz, seçimlerle birlikte siyasi gündemin öne çıkmasının, ekonominin arka planda kalmasına ve bekleyen yapısal reformların ertelenmesine yol açabileceğini vurguladı.
AB sürecinin istikrar ve büyüme için çok önemli bir itici güç olduğuna değinen Yavuz, AB ekonomik ve siyasi kriterlerinin, Türkiye’nin iktisadi ve siyasi değişim sürecini başarıyla sürdürürken pusula olduğunu, reform sürecini güçlendirdiğini, işleyen piyasa ekonomisi için gerekli kurum ve kuralların iktisadi hayata yön vermesine ışık tuttuğunu ve rekabet edebilme gücünün daha da arttığını ifade etti.
Yavuz, bundan sonrada, iktisadi hayatı, siyasi ve sosyal yapıyı daha da iyileştirecek, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğü alanındaki başarıları konsolide edecek, reformlara ihtiyaç olduğunu söyledi.
-2014 fırsat yılı olabilir
AB üyeliğinin anlamının, kurallar ve kurumlar ülkesi haline gelmek olduğunu söyleyen Yavuz, “Eşit şartlarda ve adil rekabet ortamının tesis edilmesi demektir. Yani daha müreffeh ve sağlıklı bir yapı kurmak için somut bir yol haritasıdır. Esasen bizim kültürümüzde de olan, ama uygulamada geri kaldığımız, insanı ön plana çıkaran, teşebbüs-fikir-vicdan hürriyetlerini güçlendiren bir ülke olmak için önemli bir fırsat ve imkandır.
Bu çerçevede 2014 yılı bizim açımızdan fırsat yılı olabilir. Küresel kriz sonrasında hızla toparlanan ekonomimiz, Avrupa ile aradaki farkı biraz daha kapattı. Ancak arkamızdan gelen diğer gelişen ülkeler de en az bizim kadar ve hatta daha faza büyüyerek bize yaklaştı. Şimdi onlar da bir süre yavaşlayacak, bu arada gelişmiş ülkelerdeki durgunluk sona yaklaşacak. Büyüme tempomuzu yükselterek muhafaza edersek dünya ligindeki konumumuzu daha ileri taşıma fırsatını yakalayabiliriz.
Ama bu fırsatı değerlendirebilmek için yapmamız gereken ev ödevlerimiz bulunuyor. Türkiye’nin küresel ekonomide başarıya ulaşmış ve bunu sürekli kılabilen şirketlere ihtiyacı var. İhracatımız içinde orta teknolojili ürünlerin payı artarken ileri teknoloji gerektiren ürün ihracatının payının azalması, özellikle sanayimizdeki yapısal dönüşüm ihtiyacını gösteriyor.
Yapılması gereken, reel sektöre ağırlık vererek, üretim ve ihracatı milli mesele olarak algılamak ve artırmaktır. Üretim ve ihracat maliyetlerinin azaltılması, reel sektörün üzerindeki yüklerin indirilmesi, girdi maliyetlerinin makul seviyelere çekilmesi öncelikli hedeflerimiz olmalı.
Vergi reformunu, eğitim reformunu, yargı reformunu, kamu yönetimi reformunu, firmaların sağlıklı büyümelerine elverişi hale getirecek şekilde tasarlamak gerekiyor. Bunları başarmanın yolu, kamu ve özel sektörün bir arada çalışabilmeyi, kararları ortak tasarlamayı öğrenebilmesinden geçiyor” şeklinde konuştu.
-Yeni bir büyüme hikâyesi
“2014 yılında yeni bir büyüme hikâyesi hazırlamaya başlamalıyız” diyen Faik Yavuz, sözlerini şöyle tamamladı: “Yüksek hızda nasıl büyüyeceğimize ve rekabet gücümüzü nasıl koruyabileceğimize ilişkin gündeme geri dönmeliyiz.
Düşük tasarruf oranı engelini nasıl aşacağız? Kamu idaresinde kurumsal yapıyı nasıl yerleştireceğiz? İşgücü maliyetlerine dayalı ve giderek kaybettiğimiz rekabet gücümüzün yerine, kaliteye ve yenilikçiliğe dayalı rekabeti getirebilecek miyiz?
İşte bu soruların cevapları yeni büyüme hikâyemizin başlangıcıdır. Önümüzdeki yeni döneme dair tutarlı, inandırıcı ve hayata geçebilir yeni bir büyüme hikâyesi ortaya koyabilmeliyiz. Bu hikâye 2023 hedefleri için gerekli atılımları yapabilmek için de bir yol haritası işlevi görecektir”.