04.03.2014 / Ankara
7. Türkiye Sektörel Ekonomi Şurası, TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu'nun evsahipliğinde, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'ın başkanlığında, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz'ın katılımıyla TOBB Konferans Salonu'nda gerçekleştirildi.
7. TÜRKİYE SEKTÖREL EKONOMİ ŞURASI FOTOĞRAFLARINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYINIZ
HABER VİDEOSUNU İZLEMEK İÇİN TIKLAYINIZ
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, Sektörel Ekonomi Şurası’nın, 59 ana sektörün katılımıyla, bu alanda Türkiye’nin tek ve en büyük buluşması olduğuna işaret ederek, “Sektörlerinin kanaat liderleri olan arkadaşlarımız, sıkıntı ve önerilerini doğrudan ekonomi yönetimine iletecekler” dedi.
Bu çalışma ile adeta ekonominin röntgeninin çekildiğini ifade eden Hisarcıklıoğlu, “Bu raporu hem ekonomi yönetimiyle, hem de kamuoyu ile paylaşacağız. Burada dile getirilen tüm sorunlar ve öneriler, ilgili bakanlıklar ve kurumlar bazında da ayrıca tasnif edilecek ve kendilerine iletilecek. İnanıyorum ki, bu değerli arkadaşlarımızın çalışmaları, kamu-özel sektör işbirliğine yeni bir ivme kazandırarak, ekonominin büyümesine destek verecektir” diye konuştu.
-“Daha fazla üretim, yatırım, istihdam ve ihracat hedefliyoruz”
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, önceki sektörel şuralarda gündeme getirilen çeşitli konularda, sağlanan ilerlemeler, reel sektörün ve ekonominin büyümesini sağladığını vurguladı.
Tekstil, Konfeksiyon, İlaç ve Turizm’deki KDV indirimleri, Denizcilik’teki destekler, yatırım teşvik sisteminin bölgesel ve sektörel olarak dizayn edilmesi, KOBİ’lere tanınan yeni imkânlar ve istihdam desteklerin bunlardan sadece birkaçı olduğunu belirten Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu:
“Peki, sıkıntıların hepsini aştık mı? Hayır. Elbette sorunlar var. Ama bunlar aşılamayacak sorunlar değil. Daha da önemlisi, artık sorunları daha rahat aşma imkânını yakaladık. Kamu ile Özel sektör arasında kurduğumuz bu kapsamlı diyalog mekanizmaları sayesinde, özel sektör ile kamu idaresinde, ortak akıl ve empati gelişti. İş hayatındaki sorunları anlatabildiklerini ve bunların çözülebildiğini gören girişimcilerimizin de, bakış açıları değişti, gelişti.
Şimdi bizler daha büyük bir moralle ve daha büyük bir şevkle işimize sarılıyoruz. Daha fazla üretim, yatırım, istihdam ve ihracat hedefliyoruz. Ancak, küresel sistemde kısa ve uzun vadede ortaya çıkmakta olan iki önemli değişime karşı da hazırlıklı olmamız gerekiyor. Kısa vadede bizi yeni bir küresel iktisadi ortam bekliyor. Son 5 yıldır süren bol likidite dönemi sona erdi.
Eskisi gibi, rahat ve ucuz borçlanma imkânları azalıyor. Hem şirketlerimiz, hem de vatandaşlarımız artık daha tedbirli ve temkinli hareket etmek zorunda. Kamu idaresi ve özel sektör olarak, bu yeni ortama nasıl uyum sağlayacağımıza ve büyüme-istihdam-refah artışı dengesini nasıl koruyacağımıza odaklanmak zorundayız. Uzun vadede ise bizi başka bir zorluk bekliyor. Dünyada bölgeselleşme hız kazanıyor. Bunda da öncülüğü ABD yapıyor.
Önce pasifik ülkeleri ile Trans-pasifik Ortaklık Anlaşması başlatıldı. Burada ABD, Japonya, Kore, Kanada, Avustralya, Malezya, Meksika gibi önemli ülkeler bulunuyor. ABD geçen sene, AB ile Trans-atlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı girişimine de hız verdi. Bu iki girişimin önemi şurada. Birincisi Dünya Ticaret Örgütü’nün dünya çapında uygulamaya çalıştığı ticaretin serbestleştirilmesi görüşmelerine bir alternatif çıkıyor.
Yani bir anlamda bu görüşmelerin sonuçsuz kalmasına karşı hazırlık yapılıyor. Ama daha da önemlisi, bu iki girişim, birlikte dünya ekonomik gücünün üçte ikisine denk geliyor. Bu da sadece ticareti ve yatırımları değil, üretim standartlarını belirleme konusunda da büyük bir güç elde etmelerini sağlıyor.
Size bir örnek vereyim. Şu an bizim ürettiğimiz ürünler 220 volt’a göre dizayn ediliyor. Eğer bunlar 110 volt’u benimserse, tüm üretim kapasitemiz bir anda boşa çıkacak. Biliyorsunuz Gümrük Birliği sürecinde, Serbest Ticaret Anlaşmaları dışında kalmıştık. Bugün bunun olumsuz etkilerini giderek daha fazla yaşıyoruz. Eğer ABD ile AB arasındaki bu girişimin dışında, sadece seyirci olarak kalırsak, çok daha büyük sıkıntılar yaşarız. İçinde olursak o müzakerelerde tarafız. İçinde olmazsak, ne kural koydularsa ona göre hareket ederiz. O yüzden TOBB olarak biz, hem AB ve ABD’deki muadillerimiz nezdinde bu çalışmalarda yer almaya çalışıyoruz, hem de kamuoyuna bu süreçlerin içinde olmamızın önemini anlatıyoruz.”
-Sektörel politikaların önemi
Konuşmasında mali sektöre de seslenen Hisarcıklıoğlu, “Aynıı gemide olduğumuz söylemini en güzel teyit edecek zaman, böyle günlerdir. Kriz fırsatçılığı ve kolaycılığına kaçmadan, sadece iyi gün değil, kötü gün dostu da olduğunuzu gösterin” dedi.
Bu toplantının, her sektörün yaşadığı darboğazı tespit etmeye yönelik son derece önemli bir adım olduğunun altını çizen Hisarcıklıoğlu, ülkemizin en önemli bir ihtiyaçlarından birisinin de sektörel politikaların geliştirilmesi olduğunu sözlerine ekledi.
-Başbakan Yardımcısı Babacan
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan da, ekonomiyle ilgili yaptıklarının, yapacaklarının önümüzdeki dönemde önem kazanacağını söyledi.
Bir ülkenin ekonomisinin olmazsa olmaz unsurlarının "siyasi istikrar ve güven ortamı" olduğunu vurgulayan Babacan, siyasi istikrarın son derece önemli olduğunu ifade etti.
Son 11 yılda yapılan reformların Türkiye'de demokrasiyi, temel insan hakları ve özgürlükleri iyileştirdiğini dile getiren Babacan, bunlarla ilgili önlerinde daha uzun bir yapılacaklar listesi bulunduğunu, bu konularda "mükemmel olduklarını" söylemediklerini belirtti.
Babacan, "Önemli adımlar attık fakat daha eksiklerimiz var, bunların da farkındayız" diye konuştu.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın ekim ayında açıkladığı demokratikleşme paketinin de önemli bir adım olduğuna işaret eden Babacan, Erdoğan'ın da söylediği gibi bunun ne ilk ne de son adım olduğunu vurguladı.
Bu noktada AB normlarının son derece önemli olduğunu söyleyen Babacan, şunları kaydetti: "Demokrasi, demokrasinin kalitesi deyince neyi anlamalıyız? Her ülke kendini demokratik olarak tanımlayabilir. Bunu evrensel standartlarla, ölçütlerle mukayese edip kalite kontrolünü yapmadan gerçek anlamda demokrasiyiz dememiz de kolay değil. AB bize bunu sağlıyor.
Bunun içindir ki Fransa'daki yeni yönetimle beraber AB sürecimizi hızlandırmak için yoğun bir çaba göstermeye başladık ve 3,5 yıllık aradan sonra 1 fasıl daha müzakereye açabildik. Bu yıl için 2 fasıl daha hedefliyoruz, onlar da çok önemli fasıllar. Bir tanesi yargı ve temel haklar, diğeri adalet, özgürlük ve güvenlik, 23 ve 24 nolu fasıllar. Aslında her iki faslın da içinde bulunduğumuz konjonktür açısından ne kadar önemli olduğunu daha fazla anlatmama herhalde gerek yok."
Babacan, bu kriterlerin, normların sadece demokrasinin kalitesi açısından değil, hukuk sistemi açısından da son derece önemli olduğuna işaret etti.
Güven ortamının oluşmasının zaman aldığını dile getiren Babacan, güvenin kazanılmasının basamak basamak, kaybının ise çok hızlı olduğunu anlattı.
Babacan, şöyle konuştu: "Yılların, 10 yılların emeği haftalarla, aylarla ifade edilen sürelerde yok olabiliyor. Ülkemizdeki güven ortamının kıymetini mutlaka bilmemiz ve güçlendirilmesiyle ilgili ne gerekiyorsa yapmamız gerekiyor. Güven deyince de en önemli unsur hukuk. Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz. 11 yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu son 2-3 aydaki gelişmelerden izledik, gördük. Hukukun üstünlüğü deyince neyi anlayacağız? Buradaki referanslarımız Avrupa Konseyi ve AB'dir. Başka yerlerde aramayacağız. Bizim hukuk normları konusundaki referanslarımız başka uluslararası oluşumlarda, Afrika Birliği'nde, Shangay'da değil, AB ve Avrupa Konseyi'ndedir. Bizim bu evrensel hukuk normlarıyla hareket etmemiz, Anayasamızda gerekli düzenlemeleri yapmamız gerekiyor. Maalesef bu dönem yapamadık. Bizim iktidar partisi olarak Meclis'te aritmetiğimiz yeterli değil ama Meclis'te yapılan Uzlaştırma Komisyonu'nda sonuç alamadık."
-"Gri alanlar temizlenmeli"
Anayasa'dan başlayarak tek tek bütün kanunların, tüm düzenlemelerin mutlaka bir hukuk devletine yaraşır hale gelmesi gerektiğini ifade eden Babacan, ekonomi açısından hukuki güvenliğin son derece önemli olduğu vurguladı.
Babacan, şunları kaydetti: "Eğer güven ortamı diyorsak hukuki güvenliği tam olarak sağlamamız gerekiyor. Bu, kanunların açık olması, gri alanların mümkün olduğunca temizlenmesi, geriye doğru asla yürümemesi, edinilmiş hakların sonuna kadar korunması, kanunların sık sık değişmemesi anlamındadır. Yargı sisteminin hızlı, tutarlı, güvenilir çalışması...
Yargının bağımsızlığı kuşkusuz önemli, ama tarafsız olması da çok önemli. Hele hele bağımsızlık alanını farklı amaç ve hedeflere yönelik kullanmak isteyenler olduğunda bunlar da mutlaka disipline edilmeli.
Babacan, ekonomiye ilişkin yaptıkları ve yapacaklarının önümüzdeki dönemde önem kazanacağını söyledi.
Babacan, ekonominin ilerlemesi için siyasi istikrar ve güven ortamının çok önemli olduğunu belirtti.
Hükümet olarak son 11 yıldır yapmış oldukları reformların, ülkede demokrasinin ilerlemesini sağladığını ve temel insan hakları ve özgürlükler konusunda uygulamaları iyileştirdiğini anlatan Babacan, şunları kaydetti: "Bununla ilgili önümüzde uzun bir yapılacaklar listesi var. Önemli adımlar attık ama daha eksiklerimiz var. Bunun da farkındayız. En son ekim ayında Sayın Başbakanımızın açıkladığı demokratikleşme paketi, önemli bir adım daha oldu. Ama Sayın Başbakanımızın da söylediği gibi bu, ne ilk adım ne son adım. Bunu mutlaka yenileri izlemek zorunda.
Bu nokta da AB normları son derece önemli. Her ülke kendini demokratik olarak tanımlayabilir ama bunu evrensel standartlarla mukayese edip kalite kontrolü yapmadan 'gerçek anlamda bir demokrasiyiz' dememiz kolay değil. İşte AB bize, bunu sağlıyor."
-"Hukukun üstünlüğü baz alınmalı"
Ekonominin ilerleyişi açısından güvenin önemini de vurgulayan Babacan, güvenin kazanılması zor ancak kaybedilmesi çok kolay bir şey olduğuna işaret etti.
Güven ortamının sağlanması için hukukun işlevine dikkati çeken Babacan, "Hukukun üstünlüğünü baz alan bir ülke görmek istiyoruz. 11 yıldır bunun için çaba gösteriyoruz ama eksiklerimizin olduğunu son 2-3 aydır yaşanan gelişmelerden de hep beraber izledik" dedi.
Hukukun üstünlüğü açısından AB ve Avrupa Konseyini referans aldıklarını anlatan Babacan, "Bizim, hukuk konusundaki referanslarımız başka uluslararası oluşumlarda değil, Afrika Birliği'nde değil, Şangay'da değil. AB'de ve Avrupa Konseyi'nde" ifadesini kullandı.
Türkiye'nin, evrensel hukuk normları ile hareket etmesini ve anayasada gerekli düzenlemeleri yapması gerektiğini dile getiren Babacan, yeni anayasa konusunda TBMM'de Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndan sonuç alınamadığını hatırlattı.
Ekonomi açısından hukuki güvenliğin son derece önemli olduğunun altını çizen Babacan, bunun için kanunların çok açık olması, geriye doğru yürümemesi, edinilmiş hakların sonuna kadar korunması ve mevzuatların sık sık değişmemesinin önemine işaret etti.
"Yargının bağımsızlığı kadar tarafsız olması da önemli" diyen Babacan, yargının bağımsızlık alanını farklı amaçla ve farklı hedeflere yönelik kullanmak isteyenler olduğunda bunlara da mutlaka "dur" denilmesi gerektiğini söyledi.
-"Yolsuzlukla mücadeleye çok önem veriyoruz"
Türkiye'nin, artık işleyen bir piyasa ekonomisine sahip bulunduğunu kaydeden Babacan, piyasa ekonomisinin kurallara da dayalı olmasının önemini dile getirdi.
Türkiye'nin 1. sınıf bir demokrasiye sahip olması açısından fırsat eşitliği ve şeffaflığın önemine dikkati çeken Babacan, "Şeffaflık deyince, yolsuzlukla mücadele bunun ayrılmaz bir parçası.
Hiçbir yolsuzluğun üzerinin örtülmemesi ve buna müsamaha gösterilmemesi gerekiyor. Bu, hükümet olarak son derece önem verdiğimiz, hiçbir taviz vermeden önümüzdeki dönemde de uygulayacağımız bir husus" ifadesini kullandı.
Babacan, Türkiye'nin, son yıllarda, uluslararası şeffaflık sıralamasında yükseldiğini ancak bu konuda en iyiyi hedeflediğini kaydetti.
Sektörel Ekonomi Şurası hakkında da görüşlerini paylaşan Babacan, bir önceki şurada Hazine Müsteşarlığının 751 gündem maddesi tespit ettiğini bunlar içinde mali yüklerin azaltılmasına ilişkin sorunları çözmenin kolay olmadığını belirtti.
Babacan, yaklaşık bir ay sonra, bugünkü şurada dinlenecek önerilerin somutlaştırılması, tasniflerin yapılması ve ilgili bakanlıkların görevlendirilmesi işlemlerinin tamamlanacağını bildirdi.
Daha önceki şuralardan farklı olarak 6 ay sonra bir değerlendirme yapmak istediklerini kaydeden Babacan, "Görevlendirilen bakanlıklarımız gelecekler, o görevlendirme ile alakalı 6 ay içerisinde ne gibi gelişmeler oldu, bunun bir özetini iş adamları ile paylaşacaklar" dedi.
Babacan, şuranın, her sektörün en önemli konularının ele aldığı ve çözüm üretmek için çalışılan önemli bir organizasyon olduğunu söyledi.
Babacan, küresel ekonomi ve Türkiye ekonomisi açısından oldukça önemli bir dönemde bulunduklarını belirterek, "Geçen hafta katıldığım G-20 toplantılarında da tüm küresel ekonomiyi ve özellikle gelişmekte olan ekonomilerin içinden geçtiği dönemi meslektaşlarımızla değerlendirme fırsatı bulduk. Türkiye, önümüzdeki yıl G-20'nin dönem başkanlığını yapacak. Fiilen çalışmalarımızı da 1 Aralık 2014'te başlatacağız ve önümüzdeki yıl Türkiye'de çok sayıda toplantılar olacak" diye konuştu.
Dünyanın şu andaki ekonomik görünümüne bakıldığında genel tablonun çok kötü olmadığını ifade eden Babacan, küresel krizin en kötü günlerinin geride kaldığını belirtti. Krizin ilk olarak finans sektöründe ortaya çıktığını anımsatan Babacan, bu tip krizlerin uzun sürdüğünü ve etkilerinin çok geniş olduğunu kaydetti.
Finans sektöründeki sorunun reel sektöre hemen yansıdığına dikkati çeken Babacan, şöyle devam etti: "Bir yandan finans sektörünün ülkeye getirdiği yük bir yandan da ülkelerin krizi atlatmak adına daha fazla kamu harcaması yapması ve borçlarının artması kamu borcu sorununun dünyada gündeme gelmesine neden oldu. Gerçekten pek çok gelişmiş ülkede şu anda ciddi bir kamu borcu sorunu var. Gelişmiş ülkelerin kamu borcunun milli gelire oranı ikinci Dünya Savaşından sonraki oranlara ulaşmış durumda."
-"Avrupa'daki toparlanma bizi de olumlu etkileyecek"
Babacan, gelişmiş ülkelerin borçlarının makul seviyelere inmesinin uzun zaman alacağını vurgulayarak, şunları kaydetti: "Avrupa ekonomileri ancak 5-6 yıllık bir süreden sonra pozitif büyüme yakalayacak gibi görünüyor. Avro Bölgesinde de yıllardır negatif büyümeden sonra belki bu sene ilk defa küçük bir pozitif büyüme olacak.
ABD'nin ekonomisindeki toparlanma biraz daha güçlü görünüyor. Doların rezerv para olarak kullanılıyor oluşu, ABD için çok farklı bir esneklik alanı oluşturuyor. Karşılıksız basılan trilyonlarca dolara rağmen şu anda Amerikan ekonomisini çarkları Avrupa'ya göre biraz daha hızlı dönmeye başlamış durumda.
Ama her ne olursa olsun küresel ekonomideki bir miktar daha olumlu görünüm ve özellikle Avrupa'daki toparlanma Türkiye açısından önemli. Toparlanmanın bizim ekonomimiz üzerinde kuşkusuz olumlu etkileri olacaktır diye bekliyoruz."
Gelişmekte olan ülkelerin geçen yılın mayıs ayından itibaren yeni bir döneme girdiğini belirten Babacan, söz konusu dönemde FED'in yeni bir politika duruşu sergileyerek olağanüstü likidite sağlama döneminin sona erdiği ve faiz artırımlarına başlayacağı mesajını verdiğini ifade etti.
Bu durumun etkilerinin cari açığı yüksek olan ekonomilerde daha fazla hissedildiğine dikkati çeken Babacan, "Gelecek 10 yıllık dönemde gelişmekte olan ülkeler açısından büyüme geçtiğimiz 10 yıla göre daha yavaş olacak. Artık Çin'de yüzde 9-10'luk büyüme oranları gerçekleşemeyecek. Belki yüzde 7-8'lik büyüme oranı olabilir, yüzde 7'nin altına düşürmemek içinde özel bir çaba var. Gelişmekte olan ülkelerin gelecek 10 yılın ortalama büyüme oranları gelişmiş ülkelerden daha fazla olacak. Küresel ekonomilerin yine temel dinamosunu, lokomotifini gelişmekte olan ülkeler oluşturacak" diye konuştu.
Gelişmekte olan ülkelerle ilgili bazı kavramsal değerlendirmeler bulunduğunu anımsatan Babacan, bunun geçmiş 10 yıllarla yapılan kıyaslamalara dayandığını oysa önümüzdeki dönemde de gelişmekte olan ülkelerin potansiyellerinin ve fırsatlarının gelişmiş ülkelerden çok daha fazla olduğunu söyledi.
-"Gelecekte Avrupa'nın en hızlı büyüyen ekonomisi Türkiye olacak"
OECD'nin önümüzdeki 10-20 yıl boyunca Türkiye'nin, Avrupa'nın en hızlı büyüyecek ekonomisi olacağını söylediğini dile getiren Babacan, küresel ekonomideki sorunların aşılmasında ülkeler arasında koordinasyon ve işbirliğinin önemli olacağını kaydetti.
Türkiye ekonomisine ilişkin de değerlendirmelerde bulunan Babacan, özellikle bütçe konusundaki sağlam duruş ve finansal sistemin sağlamlığının Türkiye'yi bundan sonraki süreçte koruyacak en önemli unsurlar olacağını vurguladı. Babacan, Avrupa'ya bakıldığında sorunların temelinde bu iki unsurun görüldüğüne işaret ederek, bütçe açıklarının çok yüksek olduğunu ve finans sektörüyle ilgili çok ciddi sıkıntılar bulunduğunu dile getirdi. Babacan, Türkiye'nin Avrupa ülkelerinin zayıf olduğu bu iki alanda güçlü olduğuna işaret etti.
Son ekonomik krizde Türkiye'nin pek çok ülkeden farklı bir duruş sergilediğine değinen Babacan, 2009-2013 arasındaki 4 yıllık dönemde Türkiye'nin kamu borcunun milli gelirin yüzde 45'inden yüzde 35'ine, bütçe açığının yüzde 5,5'ten yüzde 1,1'e düştüğünü, Türkiye'nin yıllık ortalama yüzde 6 büyüdüğünü ve toplam istihdamın da 6 milyon arttığını bildirdi.
Babacan, "Aynı dönemde Avrupa'da 5 milyon istihdam kaybı var. Türkiye tek başına 6 milyonluk istihdamı oluşturmuş durumda" dedi.
-"Kredi hacmi ölçülü artmalı"
Türkiye'nin, küresel kriz döneminde, gelir dağılımını düzeltip yoksulluğu azalttığını belirten Babacan, OECD ülkeleri içerisinde Türkiye'nin gelir dağılımını en hızlı düzelten ülke olduğunu söyledi.
Türkiye'nin cari açığı ve bunun bir sonucu olarak da özel sektörün yurt dışı borcunun dikkat edilmesi gereken hususlar olduğunu vurgulayan Babacan, özellikle 3 yıllık dönemde cari açığı azaltmayı bir numaralı öncelik olarak belirlediklerini söyledi.
Babacan, bunu kısa vadede mali disiplinle bütçe açığını düşük tutup tasarrufları artırarak, para politikasında iç tüketimi ve kredi hacmini yönlendirerek, makro ihtiyati tedbirlerle kredi kompozisyonu ve büyüme hızını üretimle olan bağlantısını güçlendirerek sağlamayı amaçladıklarını kaydetti.
Babacan, "Türkiye'de kredi hacmi tabii ki artsın ama ölçülü artsın, bu artış ağırlıklı olarak reel sektör yatırımlarıyla, üretimle ve ihracatla olsun. KOBİ kredileri artıyorsa problem yok, artsın. Üretimle, yatırımla ilgili artıyorsa sorun yok, artsın. Sanayicimize krediler artıyorsa bunun önü açık. Ama öte yandan tüketici kredilerine dikkat etmemiz gerekiyor.
Türkiye'de Tüketici Güven Endeksleri çok yüksek. Halkımız geleceğine güveniyor. Bankalarda geleceğe güvendiği için kredi verme konusunda bir arzuya sahip ama kazanmadan harcamak, tüketmek hem hanehalkı için hem de ekonomimizin bütünü için son derece büyük riskleri beraberinde getirebiliyor. Üretmeden tüketmek ülkeleri felakete götürebilir" diye konuştu.
Babacan, Türkiye'nin en önemli yapısal sorunlarından birinin enerji olduğunu vurgulayarak, enerjide dışa bağımlılığın cari açığı olumsuz etkilediğini, bu nedenle yerli ve yenilenebilir enerjiye dayalı bir stratejiye ve daha fazla tasarrufa ihtiyaç olduğunu söyledi.
Babacan, bu konuda ilgili tüm kurumların yoğun bir çalışma içerisinde olduğunu ve yeni bir enerji verimlilik strateji belgesi açıklandığını kaydetti.