11.03.2015 / Ankara
TOBB İkiz Kuleler’de gerçekleştirilen Dede Korkut Kitabı Lansman Töreni’nde konuşan TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, her toplumun, geçmişin meydana getirdiği bir organizma olduğuna vurgu yaptı. Kavimlerin gerçek kılavuzlarının gelenekleri, kültürel ve tarihsel mirasları olduğuna değinen Hisarcıklıoğlu, “Geleneksiz yani milli ruhsuz hiçbir uygarlık geleceğe sağlam adımlarla ilerleyemez. Elbette değişim önemlidir. Zamanın ruhunu algılamak, çağı yakalamak zorunludur. Ancak bir millet, kendi medeniyetinin üzerine yeniyi inşa etmelidir. Fikirler geçmişin evlatları, geleceğin anaları ve her vakit zamanın tutsağıdır. Geçmişini bilmeyen toplumlar, geleceğe sağlam adımlarla yürüyemez” dedi.
-Tarihimiz geleceğe pusuladır
Ülke tarihinin geleceğe ışık tuttuğunu, ortaya konulan büyük hedeflere pusula olduğunu anlatan Hisarcıklıoğlu, “İşte bu vizyonla ve Ahilik geleneğinin günümüzdeki temsilcisi ve mirasçısı olarak, kültürel mirasımıza sahip çıkıyoruz. Türk özel sektörünün çatı kuruluşu olmanın sorumluluğuyla, kadim kültürel değerlerimizi muhafaza ediyor ve gelecek nesillerimize aktarıyoruz” diye konuştu.
Her sene, önemli bir eseri, daha önce benzeri olmamış içerikte ve kalitede hazırlayıp bastıklarını belirten TOBB Başkanı, bunları hem yurtiçinde, hem de yurtdışında dağıtarak, kültürümüzün tanınmasını ve yayılmasını sağladıklarını açıkladı. Hisarcıklıoğlu, bugüne kadar milli şairimiz Mehmet Akif, Türk ve İslam mutasavvıfı Yunus Emre ve büyük üstat Necip Fazıl’ın eserlerini hazırladıklarını hatırlatarak, “Bu yıl da, Türk edebiyatının en muazzam örneklerinden birinin basımını gerçekleştirdik. Türklerin bilinen en eski kadim destanlarından, Oğuz Türklerinin büyük destanı; Dede Korkut hikâyelerini kitaplaştırdık” ifadesini kullandı.
Pek çok kişinin, Dede Korkut kitabının, çocuk hikâyelerinden oluştuğunu düşündüğünü ancak bu eserlerin sadece çocuklar için değil, en çok da büyükler için rehber olduğunu bildirdi. TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu şöyle konuştu: “Elbette çocuk hikâyeleri de kıymetli ve anlamlıdır. Ama Dede Korkut’a bu şekilde bakmak, zihnimizi ve fikrimizi küçük bir alana sıkıştırıp bırakır. Bilakis, Dede Korkut, büyükler için, hatta yöneticiler için, millet ve ülkesi için mücadele etmeyi hayat tarzı olarak benimseyenler için, son derece faydalı ve değerli bir başvuru kitabıdır.
Dede Korkut Kitabı’ndaki hikâyeler, Türklerin Müslüman olması sonrasında, tarih boyunca dilden dile, anlatıcıdan anlatıcıya aktarılan, bir sözlü gelenek ürünüdür. Bunlar ancak 15. ve 16. yüzyılda yazıya geçirilmiştir. Oğuz Türkleri’nin bu büyük destanını, tarih boyunca dilden dile anlatan atalarımıza, ve kaleme sarılıp kağıda geçirenlere sonsuz şükran borçluyuz.
Dede Korkut kitabı; Türklerin doğaya, insana, anaya, babaya, yoldaşa, dosta, düşmana ve Allah’a bakışının özetidir. Bu kitabı okuyan, Türk örf ve âdetinin, Türk tarihinin özünü öğrenmiş olur. Kitabın orijinali, Oğuz Türkçesi anlatımıyla Osmanlıca kaleme alınmıştır. Dede Korkut kitabı, hakkında pek az çalışma yapılmış tarihi eserlerden birisidir. Ancak, bunu keşfedenler ve bugüne gelmesini sağlayanlarsa, ne bizim ülkemiz, ne de insanlarımız oldu. Bu da hepimiz için ayrı bir üzüntü kaynağı. Her şeye rağmen, yapılan çalışmaların hepsini çok önemsemek ve ayrı ayrı teşekkür etmek gerekir.
Ne yazık ki, ecdadın bu emanetine de zamanında yeterince sahip çıkamamışız. Orijinal metinleri elimizde tutamamışız. Günümüzde Dede Korkut Kitabı’nın iki orijinal yazması bulunuyor. Bunlardan biri, Almanya Dresden’de, öbürü Vatikan’dadır. Vatikan ve Dresden kütüphanelerindeki Dede Korkut’un orijinal tasvirlerine ulaşabilmek için büyük uğraşlar verdik. Ama ortaya çıkan eseri görünce, tüm bu emeklerimizin boşa gitmediğini de anladık. Vatikan nüshası tıpkıbasımı Türkiye’de ilk kez basılıyor.
Hem Vatikan nüshası, hem de Dresden nüshası tıpkıbasımları ise, bir arada, dünyada ilk kez bu kitapta bulunuyor. Türkçe metne ilaveten ikinci bir cilt ekleyerek, Vatikan ve Dresden’deki iki nüshanın da orijinal halinin tıpkı basımlarını gerçekleştirdik. Amacımız, Türk araştırmacılara metnin orijinalinden çalışma imkânını yaygın bir şekilde sunmaktır.”
-13 aylık bir çalışmanın ürünü
1.492 sayfadan oluşan Dede Korkut kitabının, 13 aylık bir çalışmanın ürünü olduğunu ifade eden Hisarcıklıoğlu, bilimsel araştırmalara kaynak olabilmesi için, akademik veri tabanlı bir hazırlık yapıldığını kaydetti. TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu , ayrıca, geniş muhteva çalışmaları da yapılmış ve okuyucu için de anlaşılır bir dille kaleme alındığını belirttiği bu esere özel olarak tasarlanan minyatürlerin de, 18 ayrı sanatçının aylar süren çalışmalarıyla ortaya çıktığını anlattı. Hisarcıklıoğlu, “Tarihimizde; 18 ayrı sanatçının 20 ayrı minyatür yaptığı ilk orijinal eser de bu kitaptır. Bu bakımdan da bu çalışma ayrı bir özelliğe sahiptir. Çok uzun ve yoğun bir çalışmadan sonra ortaya çıkan bu eserin, kıymetli bir değer taşıdığına inanıyorum. Gerek içerisindeki orijinal minyatürler, gerek açıklamalı anlatımlar, gerekse sadeleştirilirken benimsenen üslup, her yaşta insanımızın anlayacağı bir seviyede kaleme alındı. Yani bu kitap, Dede Korkut’un, Türk milletinin her kesimi tarafından keşfedilmesini sağlayacak bir çalışma oldu. Bu bakımdan her yaştan ve kültürden insanımızın bu çalışmayı büyük bir zevkle okuyacağından eminim” dedi.
Hisarcıklıoğlu, Dede Korkut kitabının hazırlanmasında emeği geçen akademisyenler Prof. Dr. İlhan Genç, Prof. Dr. Atabey Kılıç ve Prof. Dr. Hakkı Aksoyak, Habibe Şimşek önderliğindeki minyatür sanatçıları ile TOBB personeli Hasan Erbay, Yasin Ekmen ve Werner Gruber’e de teşekkür etti.
-Başbakan Ahmet Davutoğlu
Başbakan Ahmet Davutoğlu da konuşmasında, "Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Genel Merkezi'nde düzenlenen Dede Korkut Kitabı Baskısı Tanıtımı'nda yaptığı konuşmada, akademik olarak bakıldığında, bu eserlerde en fazla üstünde durduğu hususlardan birisinin, kültürel dönüşümler esnasında, siyasi zihniyeti etkileyen büyük geçiş dönemlerinin analizi olduğunu söyledi.
Yunan medeniyet tarihinde, mitolojiden felsefeye geçişin en kritik aşama olduğunu belirten Davutoğlu, Avrupa'da da Paganizm'den Hristiyanlığa geçişe bakıldığında, birçok Pagan tanrısının, zamanla nasıl azizleştiğini anlatan çok önemli bir geçişkenlik süreci olduğunu anlattı.
Türk tarihinde de sözlü edebiyattan yazılı edebiyata, metafizik düşünceden tarihi alana geçişte ara metinlerin olduğunu belirten Davutoğlu, bunların bir yönüyle tarih ötesine seslenir gibi durduğunu, diğer yönüyle tarihin dokusunu anlattığını kaydetti.
Milli kültürün oluşumunu, Anadolu'daki engin kültürün izlerini anlamak isteyenlerin atıfta bulunması gerekenin, o döneme ait eserler olduğunu ifade eden Davutoğlu, bu sentez döneminin derin irfanının etkisi görülmediğinde tarihin anlaşılamayacağını söyledi. Davutoğlu, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Orta Asya'dan yola çıkan, o büyük yolculuktaki Dedem Korkut'un bütün izlerinde bu yolculukları görürsünüz, o yolculukta, o değişimi, İslamiyetle sentezlenen yolda, birçok İran-Turan ilişkisiyle, İran kültürüyle etkilenip, onunla bir temasa geçen, sonra Anadolu'ya gelip yerleşen o kültürün ana çizgilerini takip ettiğinizde, işte bu tarihe hitap noktsında, belki de bugüne kadar bize sirayet eden ana unsurları görürsünüz. Bizim tarihimiz, Dedem Korkut ve onun benzeri Hoca Ahmet Yesevi'nin kültürünün Anadolu'ya gelişi esnasında yaşanan serüven ve 11-13'ncü yüzyıl arasında yaşanan Turan, İran, Mezopotamya, Anadolu kültürleri anlaşılmadan, anlaşılamaz. Onun için Selçuklu dönemleri, asırları ya da geçen hafta Mardin'de Artuklular'dan bahsettim, Artuklu, Karakoyunlu, Akkoyunlu dönemleri, daha sonra Osmanlı'da rafine hale gelecek kültürün ana unsurlarını oluşturur. Dedem Korkut burada çok güzel izler verir bize, bu kültürel mirasın nasıl harmanlandığı konusunda. Dile baktığınızda Dedem Korkut'ta, birçok dilin, Türk lehçesinin izlerine rastlarsınız."
-"Geçiş döneminin öncü kişiliği"
Dede Korkut hikayelerini okumadan Türk Dil ve Edebiyatı üzerine bir çalışma yapmanın imkansız hale geleceğini ifade eden Davutoğlu, Kutadgu Bilig, Divanü Lugati't-Türk, Menakıbname, Saltukname, Danışmentnamelerin hepsinin göçebe kültüründen, yerleşik kültüre geçişin ve devletleşme sürecinin izlerini yansıttığını söyledi.
Dede Korkut'un hayat hikayesi konusunda çok rivayetin olduğunu belirten Davutoğlu, birçok tarihçinin, Dede Korkut'un "Hazreti Peygamber döneminde yaşadığını, Müslüman olduğunu ve diğer boyları İslam'a davet ettiğini" belirttiğini aktardı.
Dede Korkut'un büyük geçiş döneminin öncü kişiliği olduğunu, İslami tasavvuru anlattığında, sentezin, yeni iman halinin bütün unsurlarının görüleceğini dile getiren Davutoğlu, Dede Korkut'un eserlerinden örnekler okudu.
"Helal eş, ana anlatımını Kadınlar Günü'nde, bizim kültürümüzden böyle damıtılmış şekilde, daha güzel anlatmak mümkün mü" diye soran Davutoğlu, "Şimdi Sünni, Alevi diye ayrım yapıldığı bir dönemde, Hazreti Ali'yi, Hazreti Hasan'ı, Hazreti Hüseyin'i, Hazreti Osman'ı aynı anda böyle güzelce ifade eden bir kültür parçalanabilir mi, ayrılabilir mi? Dedem Korkut okuyanları, şu veya bu mezhep temelinde bölmek mümkün olabilir mi" ifadesini kullandı.
-"Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor"
Türkiye'de de Malezya'da da eğitim verdiği dönemde, 16'ncı yüzyıl siyaset felsefesini anlatırken, Machiavelli ile Kınalızade'yi karşılaştırdığını belirten Davutoğlu, şu anısını anlattı:
Yurt dışında Malezya'da ders vermeye başladığımda baktım ki sınıf Birleşmiş Milletler gibi, 25 ayrı milletten öğrenci var ama benim kitap Yunan'dan başlıyor, Roma'dan devam ediyor, Hristiyanlık ve çizgide hiç Asyalı, Müslüman yok, Türk zaten yok da Asyalı da yok. Bütün programı değiştirdim ve yeni bir çizgide siyasi düşünce tarihi anlattım. İçine de bizim klasikleri de koydum, Farabi'yi, Kınalızade'yi... Seneler sonra, yetiştirdiğim öğrencilerden birisi, doktorayı tamamlayıp hoca olarak döndüğünde üniversiteye, mektup yazdı bana, dedi ki 'Hocam yeni gelen nesil, maalesef çok iyi yetişmiş değil Kınalızade'yi dahi bilmiyorlar.' Malezya'da ne okutursanız onu görüyor. Ben de cevap yazdım 'Üzülme, Türkiye'dekiler de bilmiyor' diye."
Adınız Soyadınız | |
E-Posta Adresiniz | |
Kullanıcının E-Posta Adresi | |
Gönderenin Notu |