TOBB Ekonomik Rapor 2010 yayımlandı
18.05.2011 /
TOBB Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu, kitabın önsözünde, 2010 yılının Türkiye ekonomisinin, özel sektörün dinamizmi ve kendini yenileme gücüne dayalı olarak yeniden büyümeye geçtiği ve çarpıcı bir büyüme performansı sergilediği bir yıl olduğunu vurguladı.Milli gelir, özel sektör makine-teçhizat yatırımları ve özel sektör istihdamında yeni tarihi zirvelere ulaşıldığını ifade eden TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, “iktisadi faaliyetteki toparlanmanın beklenenden hızlı olması, orta vadeli programın mali disiplinin süreceğine işaret etmesi, finansal sistemin sağlamlığı, tüketici ve reel sektör beklentilerinin olumlu seyri, risk primi göstergelerinin kriz öncesi seviyelerinin de altında seyretmesi, ülkemiz ekonomisi açısından olumlu bir görünüme işaret etmektedir” dedi.Ekonomik büyümenin istihdam piyasasına olumlu yansıdığını ve işsizlik oranlarının gerilediğini belirten Hisarcıklıoğlu, güçlü iç talebe karşın temel enflasyon göstergelerinin olumlu seyrettiğini söyledi.Küresel risk iştahındaki artışın da etkisiyle sermaye girişinin hızlanırken, varlık fiyatlarının yükseldiğini ve Türk Lirası’nın güçlendiğini vurgulayan Hisarcıklıoğlu, “Bu gelişmeler tüketim ve yatırım talebini uyararak hem firmaların, hem de hanehalkının kredi kullanımını arttırmakta, ekonominin iç talebe bağlı olarak büyümesine neden olmaktadır. Bu gelişmelere ilave olarak en büyük pazarımız konumundaki AB ülke ekonomilerindeki toparlanmanın gecikmesi, yaşanan borç krizi, hızla artan petrol fiyatları sonucunda ithalatın artış hızının, ihracattan daha fazla olmasının doğal bir sonucu olarak dış ticaret açığı büyümüştür. Bu çerçevede, makro riskleri azaltıcı önlemler diğer ülkelerde olduğu gibi ülkemizin de gündeminde yer almaya devam edecektir” dedi.- “Küresel krizin ardından dünyada yeni bir rekabet haritası şekillenmeye başladı”TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu şöyle devam etti: “Dünyaya bakıldığında 1990 sonrasında dünya ekonomisini biçimlendiren üç temel gelişme görülmektedir. Bunlardan ilki dünyadaki sermaye akımlarının, ticaret hacminin ve üretim düzeyinin büyüme oranlarıyla arasındaki ilişkidir. Küresel kriz öncesindeki 1990-2007 döneminde dünya genelindeki sermaye akımı büyüme hızı %10,7, ticaret hacmi büyüme hızı %5,8, üretim büyüme hızı %3,5’tir. Bir başka ifade ile ticaret hacmi üretim düzeyinden, sermaye akımları ise ticaret hacminden daha hızlı artmaktadır. Bu sonuçlar dünyanın mal akımları ve sermaye akımları açısından bütünleşme düzeyinin arttığını ortaya koymaktadır. İkinci faktör, özellikle 2000 sonrası dönemde gelişmekte olan ve yeni gelişen piyasa ekonomilerinin bir bütün olarak net sermaye ihracatçısı haline gelmesidir. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin, gelişmiş ülkeleri finanse ettiklerini göstermektedir. Üçüncü faktör ise yine özellikle 2001 sonrası dönemde ABD’nin artan cari açıklarıdır. 2001 sonrası dönemde ABD ekonomisinin artan cari açıkları uluslararası likiditenin temel kaynağı haline gelmiştir.Küresel krizin ardından dünyada yeni bir rekabet haritası şekillenmeye başlamıştır. Bu yeni ortama uyum sağlayan ülkelerin daha hızlı büyüdüğü, daha fazla zenginleştiği görülmektedir. Küreselleşme döneminin ikinci evresinde olduğumuz söylenebilir. Risklerin ve fırsatların farkında olarak, bu yeni ortama uygun yeni bir büyüme hamlesi başlatmalıyız. 2010 yılında ulaştığımız yüksek büyüme performansımızı daha da kuvvetlendirmeliyiz. Bunun için yapısal reformları hayata geçirmeye devam etmeliyiz. Ekonomik büyümenin temel bileşenleri; sermaye birikimi, işgücünün niteliği ve toplam faktör verimliliğidir. Her üç konuda da almamız gereken daha çok mesafe bulunmaktadır.”