12.09.2011 /
TOBB Başkan Yardımcısı Mete, ''G-20 Özel Sektör Toplantısı: Emtia Fiyatlarındaki Dalgalanmalar'' konulu konferansın açılışında yaptığı konuşmada, Avrupa'da devam eden borç krizi, Amerikan ekonomisinin toparlanmasıyla ilgili kaygılar ve Arap Baharı'nın getirdiği siyasi çalkantıların tüm dünyada istikrarı tehdit ettiğini söyledi.
Bu çalkantılı dönemin, emtia piyasalarında son yıllarda gözlenen dalgalı seyrin uzunca yıllar devam edebilme ihtimalini artırdığını ve gelinen noktada özel sektör açısından günlük gelişmeleri yakından takip etmenin kritik hale geldiğini ifade eden Halim Mete, ''Hepimiz petrol fiyatlarını, altını, bakırı, pamuğu günlük takip eder olduk. Yeni yatırımlarımızı nasıl hayata geçireceğimizi değil de, emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara karşı kendimizi nasıl koruyabileceğimizi tartışıyoruz toplantılarda. Ancak emtia piyasalarındaki sorun son dönemdeki konjonktürel çalkalanmanın oldukça ötesinde. Yirminci yüzyılda Çin ve Hindistan gibi ülkelerin küresel ekonomiye intibakı, üretim ve tüketim kalıplarında hızlı bir değişimi beraberinde getirdi. Bu ekonomiler büyüdükçe enerji başta olmak üzere üretimde kullandıkları hammaddelere talepleri arttı'' dedi.
TOBB Başkan Yardımcısı Mete, göreli bir zenginleşmeyle birlikte yeni bir orta sınıfın doğduğunu, gelişen Asya ülkelerinde 1990'dan 2008'e sadece 18 yılda orta sınıfın 3 katına çıktığını ve doğal olarak gıda başta olmak üzere tüm temel tüketim mallarına talebin katlandığını söyledi.
Bunun da emtia fiyatlarını artırdığını ifade eden Halim Mete, ''2008'in ikinci yarısında tüm dünyayı etkisine alan küresel kriz öncesindeki 5 yılda emtia fiyatları ortalama 3,5 katına çıktı. Bu dönemde hepimiz petrol fiyatlarının artışını takip ettik, ama artış tüm tarım ve madencilik ürünlerinde de gözleniyordu. Kriz öncesindeki 5 yıllık dönemde 1 ton pirinç 200 dolardan 1000 dolara çıktı. Sanayide ve inşaatta temel girdi olan demir cevheri 14 dolardan 80 dolara çıktı'' dedi.
-Emtia fiyatlarındaki artışın nedenleri
TOBB Başkan Yardımcısı Halim Mete, finansal spekülasyondan, ticaret kısıtlamalarına, düşük faizlere kadar birçok etkenin emtia fiyatlarındaki artışta ve dalgalanmada etkili olduğunu, ama ekonominin temel kuralının da unutulmaması gerektiğini ifade ederek, şu görüşleri dile getirdi:
''Üretmeye, para kazanmaya ve dolayısıyla tüketmeye yeni başlayan 2 milyar kişinin tüketim talebi arttıkça emtia fiyatlarının da artması gayet doğaldır. Bugünlerde dünyanın en hızlı büyüyen bölgesi yine o bölgelerdir. Avrupa ile Amerika kriz öncesindeki üretim ve ihracat düzeylerini yakalamaya çalışırken, Çin ve Hindistan kriz öncesinin hem üretimde hem de ihracatta yüzde 30 üzerine çıkmıştır. Yani yeni büyüme üssü orasıdır. 2008'de küresel krizin başlamasıyla birlikte fiyatlar hızla düştü. Toparlanmayla birlikte yeniden arttı. Küresel ekonomide ikinci bir durgunluk ihtimalinden dolayı son 3-4 ayda fiyatlar yeniden düşüyor. Bunlar doğaldır. Küresel ekonomide istikrarı bulana kadar bu dalgalanmalar devam edecektir. Ama emtia fiyatlarındaki uzun vadeli artış trendi kalıcıdır.
Dünyanın en gelişmiş 20 ekonomisinden oluşan ve Türkiye'nin de içinde olduğu G-20 ülkelerinin emtia fiyatlarındaki dalgalanmalara özel bir gündem ayırması son derece önemlidir. Özel sektör olarak biz de bu konuya büyük bir önem veriyoruz.''
-''Türkiye'nin sağladığı dönüşüm''
Halim Mete, artan taleple birlikte tarım arazileri ve madenlerin daha kıt kaynaklar haline geldiğini, bu nedenle artık eskisi gibi üretip tüketmenin sürdürülemez hale geldiğini, dünya ekonomisinin geldiği nokta itibariyle yeni bir düşünce devrimine ihtiyaç olduğunu söyledi.
Eskiden Türkiye'de tarım ve hayvancılık, kırsal kesimde yaşayan vatandaşların karnını doyurmak için yaptıkları bir aktivite iken bugün önemli bir ekonomik faaliyet ve zenginlik kaynağı olduğunu belirten Halim Mete, aynı şeyin madencilik için de geçerli olduğunu söyledi.
TOBB Başkan Yardımcısı Mete, Türkiye'nin son yıllarda sağladığı dönüşüm ile bir çekim merkezi haline geldiğini, küresel krizin ilk başladığı dönemde ekonomisi hızla daralmasına rağmen, en hızlı toparlanan ülkelerden biri olmasının, Türk özel sektörünün dinamizmini gösterdiğini kaydetti.
Bu başarının 2011'in ilk çeyreğinde yakalanan yüzde 11'lik rekor büyümeyle perçinlendiğini, Türkiye'nin bu performansıyla ve toparlanma gücüyle bu dönemin yıldızı olduğunu ifade eden Halim Mete, ''Bölge ülkeleriyle ticaret hacmini artırarak önemli bir aktör haline gelen Türkiye, özel sektörünün dinamizmiyle emtia piyasalarında da aktif bir oyuncu haline gelmek durumundadır. Bireysel olarak ülkelerin arz güvenliğini sağlamasının başka bir yolu da yoktur. Ancak, bu soruna kolektif hareket ederek küresel çözümler geliştirilmesi gerektiği de açıktır'' dedi.
-Öneriler
Halim Mete, Türk özel sektörünü temsilen neler yapılması gerektiğine ilişkin de şu önerilerde bulundu:''Herkesin giderek daha da kısıtlı hale gelen emtialara eşit şartlarda erişimini ve daha adil paylaşımını sağlayacak bir mekanizma kurulmalıdır. Dünya Ticaret Örgütü'nün bu konuda önlemler alması gerekmektedir. Madenlerin ve tarım arazilerinin egemen devletler veya üçüncü ülkeler tarafından tehdit veya rant unsuru olarak kullanılmasının önüne geçilmelidir. Bunun için de sağlıklı işleyen bir bilgi akışına ihtiyaç vardır. İhracatı ve serbest fiyat oluşumunu engelleyen tüm unsurlar ortadan kaldırılmalıdır. Talebin artışını azaltacak yenilikçi çözümler bulunmalıdır. 1970'lerdeki petrol krizi sonrasında az yakıt tüketen arabaları üreten özel sektörün, daha az hammadde kullanan üretim yöntemleri geliştireceğine inancım tam. Ancak, bu çalışmalara devletlerin de destek vermesi gerekiyor.''
-TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı Ümit Boyner ise, ''Emtia fiyatlarında ve fiyat varyanslarındaki artışların, dünya ekonomisini bir stagflasyon sürecine sokma olasılığı düşük de olsa mevcuttur'' dedi.
Boyner, Kasım ayı başında Cannes'da düzenlenecek olan G-20 devlet ve hükümet başkanları zirvesinin hemen öncesinde B-20 İş Zirvesi gerçekleştirileceğini, bu konferansın, sonuçlarının B-20 Zirvesi hazırlık çalışmalarına da katkı sağlayacağını düşündüklerini belirtti.
Yaşanan son mali krizin, ekonomik yönden çok merkezli bir sisteme geçiş sürecini daha da hızlandırdığını ifade eden Boyner, bugün küresel ekonominin herhangi bir odak noktasından bahsetmenin, 10 yıl öncesi kadar kolay olmadığını, daha önceleri transatlantik merkezli bir ekonomik sistemin parametreleriyle düşünürken, bugün bu algıyı başta Pasifik olmak üzere dünyanın yeni yükselen odaklarına da uyarlamak gerektiğini söyledi.
Ümit Boyner, ''G-20, daha önceleri ulusal ya da bölgesel düzenlemelere tabi olan küresel ekonominin yönetiminin temsil meşruiyeti ve çok taraflı kurumsallaşması açısından doğru bir adımdır. G-20 yapısı gerek nüfus gerekse iktisadi üretim açısından dünyanın dörtte üçünden fazla bir temsil gücüne sahiptir. Adım yerinde bir adımdır ancak G-20'nin ileri kurumsallaşması, mevcut uluslararası kurumlar ve ülke ekonomileri ile olan ilişkisi ve G-20'nin toplum kesimleri ile etkileşimi konularının süratle geliştirilmesi gereklidir. Bu yönde gerek hükümet ve gerekse Türk iş dünyası olarak önemli katkılar sağladık ve sağlamaya devam edeceğiz'' dedi.
Yakın dönemde emtia ve hammadde fiyatlarında hem yüksek artışlar hem de yüksek dalgalanmalar meydana geldiğine işaret eden Boyner, gıda ve tarımsal hammaddeler dahil olmak üzere, geniş bir ölçekteki emtia fiyatlarınin bu artışlar ve dalgalanmalardan etkilendiğini, bu gelişmelerin ekonomi, toplum ve hatta siyaset alanlarında önemli etkileri ortaya çıkmakta olduğunu belirtti.
Ümit Boyner, kısa dönemde, oluşan yüksek fiyat seviyeleri ve fiyat dalgalanmalarının ekonomik kesimlerin hemen hemen hepsini olumsuz etkilediğini ancak, etki dinamikleri incelendiğinde fiyat seviyelerinin tüketim kararları üzerinde daha ağırlıklı olarak olumsuz etki yaratırken, yatırım kararları üzerindeki olumsuz etkilerin temel olarak seviyeden değil, fiyat dalgalanmalarından kaynaklandığına işaret etti.
Enerji ve gıda başta olmak üzere artan emtia fiyatlarının tüketici güvenini vurduğunu, tüketicilerin sağlıklı borçlanma ve tüketim kalıplarını genişletme eğilimlerinin yerini umutsuz şekilde temel ihtiyaçları idame ettirme eğilimine bıraktığını ifade eden Boyner, ''Yatırımcılar ise, artan dalgalanmalar neticesinde, derinleşen belirsizlik ortamında karar vermekte ve yatırım yapmakta zorlanmaktadır. Aşırı artan belirsizlik nedeniyle, yatırımlar ya ertelenmekte ya da tamamen iptal edilmektedir. Ayrıca, maliyetlerin fiyatlara yansıtılmasında sıkıntılar yaşanmakta ve sürdürülemez fiyat politikaları yürütmek zorunda kalan işletmelerin kısa sürede piyasadan çıkmaları kaçınılmaz hale gelmektedir'' dedi.
Ekonominin bu iki temel kesiminin karar alma süreçlerindeki sorunların, elbette ülkeler ve dünya düzeyinde ekonomiyi derinden etkilediğini kaydeden Boyner, şunları kaydetti:
''Büyümenin baskılanması bu olumsuzluklardan sadece biridir. Biliyoruz ki, emtia fiyatlarında ve fiyat varyanslarındaki artışların, dünya ekonomisini bir stagflasyon sürecine sokma olasılığı düşük de olsa mevcuttur. Ayrıca, emtia fiyatlarındaki bu olumsuzluklar, özellikle hane halkları üzerinden toplumları sarsmakta, örneğin artan gıda fiyatları on milyonlar mertebesinde ifade edilebilecek kitleleri açlık sınırının altına itmektedir. Elbette, bu tür bir toplumsal etkinin siyasi sonuçları olması da kaçınılmaz olmaktadır. Öncellikle, şu anda odaklanılması gereken sorunların başında, ekonomi politikaları açısından uluslararası alanda güçlü bir işbirliği ihtiyacının geldiğini söyleyebilirim.
Çünkü, en azından kısa dönem için, emtia fiyatlarıyla ilgili yaşadığımız gelişmeler, üzülerek söylüyorum, özellikle gelişmiş ülkeler düzeyinde kötü makroekonomik yönetişimin ve bir türlü küreselleşmenin mevcut düzeyinin gerektirdiği sofistikasyona kavuşturulamayan küresel düzenleme ve yönetişim eksiklerinin yansımasıdır. Uluslararası düzeyde, daha nitelikli ve daha güçlü işbirliği, gerekli uluslararası idari kapasitenin tesis edilmesi koşuluyla, bugün yaşadığımız sorunları kısa vadede büyük ölçüde ortadan kaldıracaktır.''
Piyasa ekonomisinin ilkelerinden taviz verilmemesi ve müdahaleci yaklaşımlardan uzak durulmasının burada büyük önem taşıdığını söyleyen Boyner, ''Hele hele dünya rezervlerini, kaynaklarını devlet eliyle tekelleştirme ve bunu siyasi araç olarak kullanma yönündeki tehlikeli yaklaşımlara engel olunması, bana kalırsa kürenin refahı, huzuru ve barışı için hayati öncelik taşıyor. Küresel yönetişime geçişin kurumları oluşana kadar, geçiş döneminde yüksek eşgüdüm şarttır ve bu geçiş dönemi piyasa kuralları istismar edilmeden gerçekleştirilmelidir, G-20 - B-20 oluşumunun da asıl katkısı bu aşamada ortaya çıkmalıdır. Yani G-20 yeni küresel düzene geçişte bir arayüz görevi görmektedir'' diye konuştu.
Boyner, bu çerçevede, açık ve rekabetçi piyasa ekonomisi kurallarından ödün vermeden, şeffaf ve öngörülebilir politikalarla, sürdürülebilir standartlarda bir iş ve yatırım ortamı yaratmak konusundaki çabalardan vazgeçmemek gerektiğini vurguladı.
-Bruno Bensasson
G-20 Emtia ve Hammadde Çalışma Grubu Üyesi Bruno Bensasson da, tüm ülkelerde yüksek fiyat ve dalgalanmanın endişe kaynağı olduğunu, özellikle petrol fiyatlarının oldukça yüksek değerlerde gittiğini, dalgalanmanın da fazla olduğunu söyledi.
Gıda ve petrol fiyatlarının yükseltmesinin toplumsal sorunlara da yol açtığını, özellikle gıda sorununun insani krizler ortaya çıkarabildiğini ifade eden Bensasson, yüksek fiyatların ve dalgalanmaların kaynağının reel ekonomide yattığını söyledi.
Bensasson, bu sorunların arz talep dengesi içinde ortaya çıkabilecek zorluklardan kaynaklandığını ve bütün bunların 2000'li yıllarda dünyada beklenmedik yüksek büyümelerin sonucu ortaya çıktığını kaydetti.